YTU Kalite ve Verimlilik Kulubu’nun duzenlediği Finans ve Yazilim Gunleri ’12 sona erdi

Yıldız Teknik Üniversitesi Kalite ve Verimlilik Kulübü tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Finans ve Yazılım Günleri 2012 sona erdi.

Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşen etkinlik 4 gün (26-29 Kasım) sürdü. İlk iki gün, toplam 10 oturumun gerçekleştiği etkinlikte IdeaSoft, Akbank, Sunny, Oracle gibi sektöründe öncü firmaların katılımları vardı.

Etlinliğin 1. günündeki 4. oturum, IdeaSoft CEO’su Sayın Seyhun Özkara‘nın katılımıyla gerçekleşti.

Oturuma, başta Yıldız Teknik Üniversitesi’nden olmak üzere, diğer bir çok üniversiteden öğrenci katıldı. Salonda organizasyon takımı dışında 700 üzeri katılım mevcuttu.

Seyhun Özkara, “E-ticaret ve Girişimcilik” başlığı altında yaptığı konuşmasında, IdeaSoft’un kurulduğu günden bu yana olan hikayesinden bahsederken, şirketin piyasadaki yerine ve müşteri kitlesine de değindi. Herkesin oldukça faydalı bulduğu oturumda, katılımcılar soru-cevap kısmında da Seyhun Özkara’ya sorularını yönelttiler.

Ayrıca oturum öncesinde ve sonrasında, fuaye alanında öğrencilerle sohbet eden Yıldız Teknik mezunu Seyhun Özkara, etkinlik boyunca Twitter’da kullandığımız hashtagimiz (#finansveyazilimgunleri) ile ilgili tweet atarak bizlerin yanında oldu.

Oturum sonunda Seyhun Özkara’ya, Kalite ve Verimlilik Kulübü adına etkinliğimize katıldığından dolayı plaketini, ben takdim ettim.

std.yildiz.edu.tr uzantili mail adresini Gmail hesabina kurma (pop3 ayarları)

Yıldız Teknik Üniversitesi’nin biz öğrencilerine verdiği mail adreslerini kontrol etmek için, hotmail.com veya türevi bir yere ihtiyacımız yok. Çoğumuz önceden böyle kontrol ediyorduk bu mailleri.

Aslında bakarsanız Thunderbird, Outlook gibi mail uygulamasına da ihtiyacımız yok. Artık Gmail hesaplarımızdan pop3 yardımıyla bu adrese gelen maillerimizi okuyabiliyoruz. Okulumuz sağolsun, bu tarz ayarların nasıl yapılacağınız bizim en ulaşamayacağımız yerlerde yayınlamayı başarıyor 🙂

Bilindiği üzere artık Usis’e girilen vize ve final notlarımız da, okulun bize verdiği mail adresine bilgi olarak gönderiliyor. Sürekli Usis’i kontrol etmemize de gerek kalmıyor böylece. Yani bu mail adresleri eskiden önemli değildi ama artık kullanılıyor 🙂

Gmail‘de, ayarlar bölümündeki, Hesaplar ve İçe Aktarma İşlemi sekmesine geliyoruz. Burada Diğer hesaplardaki postayı kontrol et (POP3 kullanarak) kısmına gelip, Sahip olduğunuz bir POP3 posta hesabını ekleyin‘e tıklıyoruz.

Ardından, gelen ekrana mail adresimizi yazıyoruz.

Yıldız Teknik Üniversitesi mail ayarları

Yıldız Teknik Üniversitesi mail ayarları

Sonraki adıma geçerek, gerekli alanları resimdeki gibi dolduruyoruz.

Yıldız Teknik Üniversitesi mail ayarları

Yıldız Teknik Üniversitesi mail ayarları

Bu adımdan sonra bir kaç şey seçenek daha karşınıza çıkmakta. Maillerinizi @std.yildiz.edu.tr adresinden gönderebilmek gibi seçenekler bunlar. Burada maillerin SMTP sunucusu üzerinden gönderilip gönderilmeyeceğini soruyor, Gmail üzerinden gönder seçeneğini seçiyoruz.

Daha sonraki mail adresinize bir adet mail gönderiliyor, Gmail Onayı şeklinde. Buradaki onay kodunu kopyalayıp, istenilen kutucuğa yapıştırdığınız takdirde, kurulumu tamamlamış bulunuyorsunuz.

Ayrıca aynı ayarları kullanarak diğer mail uygulamalarına da mail adresinizi bu şekilde kurabilirsiniz 🙂

Biz bilgisayarı çok yanlış öğrenmişiz…

Bilgisayar dünyasına ilk önce windows 3.1 ile girmiştim. (Dükkanımızda duruyordu) Amacım oyun oynamaktı. Bilgisayarımın faresi yoktu. klavyedeki kısayolları öğrenerek, 3.1 de sadece solitaire oynayabiliyordum. Simgeler görüyordum pencerelerin içinde. sırayla gezip enter’a basıp ne var içinde diye bakıp çıkıyordum bir de en fazla.

Aslında programlara verilen isimler de bilgisayarın yaptığı işi niteler nitelikte değildi. Daha çok, “sanki bilgisayarda değilde gerçekten yapıyormuşçasına” koyulmuş isimlerdi. Masaüstü. Pencere. Bişey sihirbazı. Bişes asistanı, bişey yardımcısı, bişey getiricisi, bişey yöneticisi bunlar dur durak bilmeden arttı ve arttı.

bir süre bilgisayarla ilişkim olmadı. Orta 3 e giderken ilk bilgisayarımı aldı babam. içinde windows 98 vardı. Mutlaka pentium olsun celeron olmasın dediler. öyle yaptık. Çat pat bildiğimiz Mhz teriminin bize kazık yedirmesini engellemek için böyle hakkında çok bilmediğimiz konularda da bilgiçlik taslayarak sağa sola, istediğimz gibi bir şey aldırabildik. Ama bir dogma böyle böyle başlıyordu, bundan haberim yoktu.

bilgisyarımda amacım %80 oyun oynamaktı. %10 ICQ, MSN Messenger, internet, %10 da müzik dinlemek idi. Google a da girmiyordum. (girmem için bir sebep yoktu belki o sıralarda) Yahoo felan vardı.

Başlangıç sayfamı boş atadığımda sanırım 6-7 ay geçmişti. Mutlu olmuştum. Şart sanıyordum, açılınca o sitenin açılması, kahrolası microsoft bişey sitesiydi.

Bilgisayarla ilgili bildiğim her şey “Magic of the computer” kitabına, yani bir hayranlığa dayanıyordu. İnternet üzerinden Age of Empires 2 oynadığımda (zone.com üzerinden) Bilgisayarın bunu nasıl oluyor da yapıyor olduğunu değil, nasıl daha hızlı atlı üreteceğimi düşünüyordum, tüm çevremdeki arkadaşlarım gibi.

Lise 3 e giderken yanlışlıkla bir dosyanın uzantısını html yaptığımda onun simgesi değiştiğinde ise kafamda bir çığır açılır gibi olmuştu. Kısa süre sonra kural mural bilmeden html yazabilmeye başladım. Üniversiteye girdiğimde laylaylom. Sağdan soldan bieşyler bakardım ama amacımız ancak 3. sınıfta biraz ortaya çıktı. Sonra da zaten mevcut işime girdim.

Tamam iyi güzel biliyoruz veya araştırıp bulabiliyoruz bir çok şeyi ama, pointer’ı bilmeyip Object oriented, http nedir bilmeden get’i postu öğrenmeye(!) başladık.

Şimdi ise bazen iş arkadaşlarımla 5 dakikada dünyayı kurtardığımız oluyor. Sebebi, yaparken basit düşünememek. Ya da komplekslik seviyesini iyi ayarlayamamak. Henüz halen bir socket programlama bilgim yok, veya bir web serveri yazacak bilgim yok.

Sadece sıkıştığımda daha basit düşünüyor, ve birkaç ders analtabildiğim genç arkadaşlarıma doğru yönlendirme yapmaya çalışıyorum. Kendimin üzüldüğü şeyleri onlara hızla geçmeyip, üzerlerinde durmaları gerektiklerini alttan alttan söylüyorum.

Üzülüyorum kendime baktıkça. Daha çok şeyler yapabilirmişiz, bazı şeyler ortaya bile çıkmadan. Bilgsiayarı bilmek msn şifresi bulmak değilmiş, veya oyun cracklemek değilmiş. Sonradan öğrendik biz de. Bilgisayar herhangi bir işletim sistemindeki komut satırı imiş.

Komut satırına c:/ veya $: yazmak yerine “Amacın Ne ? ” yazarsa günün birinde bir işletim sistemi, belki o nesil %50 daha başarılı olur benim takıldığım konuda. bazıları da benim gibi bilgisayarda herşeye (karman çorman) sardıktan sonra “Bu bilgisayar Nasıl Çalışıyor” diye haykırıp, kendini mikroişlemci kitaplarında bulabilir.

Kaybolup bulun kendinizi, Bir an önce kaybolun ki bir an önce bulun..

Diyeceğim o dur ki, biz bilgisayarı çok yanlış öğrenmişiz. Ben ve bir çok etrafımdakiler. Dogma mağdurları…

Sinirli ve Can Sıkıcı Anlarda Fiziksel Ortam Değişikliği

İnsanoğlu gün içinde bir çok hadise ile muhatap olmak durumunda kalabilmektedir. Bu durumlar bazen sinirlendirici bazen de can sıkıcı olabiliyor. Bu durumlarda yapılabilecek doğru bir hareket tarzı var.

Genellikle belirtilen durumlarda insan mantıksal açıdan doğru karar veremeyebiliyor. Bir problem ile uğraşırken yanlış bir çözüm, herhangi sinir bozucu bir şeyden ötürü de ileride kötü sonuç doğruabilecek kararlar alabiliyor. Bir çoğunda da insan bir süre sonra yanlış karar verdiğini görüyor. Uzmanlar bu gibi durumlarda içinde bulunduğunuz fiziksel koşulları kısa bir süreliğine terk etmeniz durumunda daha mantıklı davranabileceğimizi söylüyorlar. Bence de gayet mantıklı.

Örneğin bir telefon görüşmesi sonrasında sinirlenen bünyemiz, görüşmeyi yaptığımız o odadan çıkıp başka bir ortama girdiğimiz takdirde çok daha hızlı toparlayabiliyor. Ayrıca belirtilen duruma takılı kalmamızı engellemiş olup, o durumdan çıkmamız için beyin kendine yeni bir ortam açmış oluyor. Tıpkı çeşitli IDE programlarında yeni bir workbench açmak gibi bir şey bu. Beynimize yeni bir workbench açıp içerisinde kullandığımız dosyaları yeni baştan yapılandırmak gibi.

Başka bir örnek de, bir probleme takılıp kaldık. Bir algoritma var, normalde bunun kurgusunu çok rahatlıkla yapabileceğinizi biliyorsunuz fakat, her nedense, bir türlü yerine oturmuyor. Bu gibi durumlarda kısa bir çay molası, arkdaşlarınızla yapacağınız küçük bir sohbet veya bir kaç espri, içinizde devam etmekte olan (bir nevi sonsuz döngüde devam eden) işlemlerin sonsuz döngülerini kırmaya yarıyor. Böylelikle tekrardan işinizin başına döndüğünüzde kişi, “Evet şimdi şuradan itibaren tek tek adım adım ilerleyeyim” demeyi akıl edebiliyor. Ve ya bunun gibi bazı çözümlemeler yapmayı aklına getirebiliyor. Bu da eldeki hususun aslında çok daha hızlı çözülmesini sağlıyor. Geçen gün ext js framework ile bir dropdownın içini remote gelen veriyle doldurmak için 2 saat uğraştım sanırım. Ertesi gün bunu yapmam 10 dakika sürdü  örneğin…
Özetle beyin, o sorun ile ilgilenirken etrafta görmüş olduğu şeyleri o problemin takılı kaldığınız noktalarıyla bağdaştırdığı için, bir şekilde takılı kalma işlemi (sonsuz döngü diye tabir ettiğim şey) devam ediyor. Ortam değiştirerek ise kafamızda üstü kirli bir masadan, temiz bir masaya geçmiş oluyoruz. Bu sırada da beynimiz, kendi masamızı temizlemiş oluyor.

Bunu herkes uygulayabilir. Ben yaptığımda işe yaradığını görüyorum. İlgisini çekenlerin de bu yazıyı okuduklarında elbet mantıklı bulacaklarını düşünüyorum.