Bilgisayar dünyasına ilk önce windows 3.1 ile girmiştim. (Dükkanımızda duruyordu) Amacım oyun oynamaktı. Bilgisayarımın faresi yoktu. klavyedeki kısayolları öğrenerek, 3.1 de sadece solitaire oynayabiliyordum. Simgeler görüyordum pencerelerin içinde. sırayla gezip enter’a basıp ne var içinde diye bakıp çıkıyordum bir de en fazla.
Aslında programlara verilen isimler de bilgisayarın yaptığı işi niteler nitelikte değildi. Daha çok, “sanki bilgisayarda değilde gerçekten yapıyormuşçasına” koyulmuş isimlerdi. Masaüstü. Pencere. Bişey sihirbazı. Bişes asistanı, bişey yardımcısı, bişey getiricisi, bişey yöneticisi bunlar dur durak bilmeden arttı ve arttı.
bir süre bilgisayarla ilişkim olmadı. Orta 3 e giderken ilk bilgisayarımı aldı babam. içinde windows 98 vardı. Mutlaka pentium olsun celeron olmasın dediler. öyle yaptık. Çat pat bildiğimiz Mhz teriminin bize kazık yedirmesini engellemek için böyle hakkında çok bilmediğimiz konularda da bilgiçlik taslayarak sağa sola, istediğimz gibi bir şey aldırabildik. Ama bir dogma böyle böyle başlıyordu, bundan haberim yoktu.
bilgisyarımda amacım %80 oyun oynamaktı. %10 ICQ, MSN Messenger, internet, %10 da müzik dinlemek idi. Google a da girmiyordum. (girmem için bir sebep yoktu belki o sıralarda) Yahoo felan vardı.
Başlangıç sayfamı boş atadığımda sanırım 6-7 ay geçmişti. Mutlu olmuştum. Şart sanıyordum, açılınca o sitenin açılması, kahrolası microsoft bişey sitesiydi.
Bilgisayarla ilgili bildiğim her şey “Magic of the computer” kitabına, yani bir hayranlığa dayanıyordu. İnternet üzerinden Age of Empires 2 oynadığımda (zone.com üzerinden) Bilgisayarın bunu nasıl oluyor da yapıyor olduğunu değil, nasıl daha hızlı atlı üreteceğimi düşünüyordum, tüm çevremdeki arkadaşlarım gibi.
Lise 3 e giderken yanlışlıkla bir dosyanın uzantısını html yaptığımda onun simgesi değiştiğinde ise kafamda bir çığır açılır gibi olmuştu. Kısa süre sonra kural mural bilmeden html yazabilmeye başladım. Üniversiteye girdiğimde laylaylom. Sağdan soldan bieşyler bakardım ama amacımız ancak 3. sınıfta biraz ortaya çıktı. Sonra da zaten mevcut işime girdim.
Tamam iyi güzel biliyoruz veya araştırıp bulabiliyoruz bir çok şeyi ama, pointer’ı bilmeyip Object oriented, http nedir bilmeden get’i postu öğrenmeye(!) başladık.
Şimdi ise bazen iş arkadaşlarımla 5 dakikada dünyayı kurtardığımız oluyor. Sebebi, yaparken basit düşünememek. Ya da komplekslik seviyesini iyi ayarlayamamak. Henüz halen bir socket programlama bilgim yok, veya bir web serveri yazacak bilgim yok.
Sadece sıkıştığımda daha basit düşünüyor, ve birkaç ders analtabildiğim genç arkadaşlarıma doğru yönlendirme yapmaya çalışıyorum. Kendimin üzüldüğü şeyleri onlara hızla geçmeyip, üzerlerinde durmaları gerektiklerini alttan alttan söylüyorum.
Üzülüyorum kendime baktıkça. Daha çok şeyler yapabilirmişiz, bazı şeyler ortaya bile çıkmadan. Bilgsiayarı bilmek msn şifresi bulmak değilmiş, veya oyun cracklemek değilmiş. Sonradan öğrendik biz de. Bilgisayar herhangi bir işletim sistemindeki komut satırı imiş.
Komut satırına c:/ veya $: yazmak yerine “Amacın Ne ? ” yazarsa günün birinde bir işletim sistemi, belki o nesil %50 daha başarılı olur benim takıldığım konuda. bazıları da benim gibi bilgisayarda herşeye (karman çorman) sardıktan sonra “Bu bilgisayar Nasıl Çalışıyor” diye haykırıp, kendini mikroişlemci kitaplarında bulabilir.
Kaybolup bulun kendinizi, Bir an önce kaybolun ki bir an önce bulun..
Diyeceğim o dur ki, biz bilgisayarı çok yanlış öğrenmişiz. Ben ve bir çok etrafımdakiler. Dogma mağdurları…